Rusya, Ukrayna, Bulgaristan, Macaristan’ın yerli halkları Türkler!


Eski Altay tarihini inceleyen büyük arkeolog, profesör Sergey İvanoviç Rudenko, kendi kitaplarında, hiçbir zaman Türklerden söz etmedi. Altaylıları, İskitler olarak adlandırdı.
Sergey İvanoviç kazıları sürdürürken, o sırada Türk kültürü ile ilgili gerçeği anlatamıyor ve yazamıyorlardı. Yasaktı! Çarlık Rusyası’nda, sonra da Sovyetler Birliği’nde bu konuda sırf bir söz etme yüzünden, ilim adamları hapse atıldılar, hatta kurşuna dizildiler. Yasak konuydu.
Fakat, işte İskitlerden söz etmeye izin verildi. Onların yerleşim yerlerini, mezarlıklarını araştırmaya izin verildi. Ve ilim adamları anlattılar, incelediler. Ne var ki, her şeyi değil… Mesela, İskitlerin kendi aralarında hangi dille görüştüklerini, soylarının nereden geldiğini sükutla geçiştirdiler. Aslen onlar kimdiler?
Bu, yedi kilit ardındaki sır olarak kaldı; daha doğrusu, ilim adamları, yasak konulara temas etmemekte sözleşmiş gibi suskun kaldılar. İskitler, sanki gökten düşmüşlerdi; “başka bir gezegene ait” bir dille konuşmuşlardı. Onlar, birdenbire, şimdiki Kazakistan, Özbekistan, Rusya, Ukrayna, Bulgaristan, Macaristan bozkırlarında ansızın ortaya çıkmışlardı. Sonra da yok olup gitmişlerdi.
Esrarengiz bir şekilde, bir hiçten ortaya çıkmışlar ve yine esrarengiz bir şekilde bir hiçte yok olmuşlardı. Fakat, böyle de olur mu?!
İskitler hakkında bilgi veren ilk Avrupalı, eski Grek yazarı, eski dünya ehli Herodot oldu. O, Tarih kitabında, bozkır halkının hayatından, bayramlarından ve dini inançlarından, geleneklerinden ve savaşma becerilerinden söz etmiştir. Hatta, İskitlerin dış görünüşlerini, kıyafetlerini anlatmıştır.
Herodot, İskitlerin Avrupa steplerine doğudan, uzaklardan geldiklerini kaydeder… Ama tam nereden? O, bu konuda bir şey yazmamıştır; çünkü, onun coğrafya bilgileri çok kifayetsizdi. İskitlerin, Greklerin hakkında hiçbir şey duymadıkları Altay’dan başka gelebilecekleri bir yer yoktu.
Çok daha sonra, ilim adamları, Altay ve Türkler hakkında inceleme yaptıkları zaman, İskitlerin Altay’dan göç etmiş Türkler oldukları düşüncesi oluştu. Daha doğrusu, bir takım sebepler yüzünden anayurdu terk eden Türklerin bir kısmı oldukları düşüncesi.
Bu tahmin çok haklıydı; çünkü İskitlerin ve Türklerin kültürü tamamen aynı idi. Bunlar arasında farklar aramak, ikiz kardeşler arasında farklar aramak gibi bir şey, boşuna vakit harcamadır.
Rusya’da İskitlerin ve Türklerin bir oldukları fikrini, üç yüz yıl önce, Rus tarihçi Andrey Lizlov dile getirmişti. Fakat, onun dile getirdiği bu gerçek saraya uygun gelmedi ve ilim adamı bu yüzden zarar gördü. Azak seferlerinden sonra Büyük Bozkırı işgal eden ve hür Türk ülkelerini Rusya’nın sömürgesi yapan Türk milletinin can düşmanı Çar I. Petro, bu fikri beğenmemişti. Şimdi, onun için mühim olan şey, Rusya’nın ve Ukrayna’nın yerli halkının, burada kalubeladan beri yaşan Türkler olduklarını gizlemekti. O, Türk milletinin, hiçbir zaman Vatanları ve kültürleri olmadığını söyledi. Böylece, Rus tarihinde Türk milletinin yerine, “vahşi göçebeler” ve “pis Tatarlar” olarak göründüler.
Çok geçmeden, Rusya’ya sınır ötesinden ilim adamları getirildi; yazılı veya sözlü, İskitleri Slav olarak göstermeleri ve Türkleri ise, her yerde, vahşi göçebeler olarak tavsif etmeleri için onlara muazzam paralar ödendi.
O zaman, ta o zamanlardan beri, Türk milletiyle ve İskitlerle ilgili gerçeği dile getirmekten kaçındılar… Böylece, bu aşikar yalanı geleceğe taşıdılar; var güçleriyle çalışarak onu pekiştirdiler. Ama, buna yine de kimse inanmadı; yalan o kadar saçma görünüyordu ki. Slavların burada ne işleri vardı? Bozkırlarda Slavlar hiç yaşamamışlardı; onlar ormanların sakinleriydiler.
O zaman daha da ileri gittiler; yeni yalan uydurdular; güya İskitler İran’lı idiler ve Persçe konuşmuşlardı… Ne yazık ki, bu fanteziler tuttu; o zamandan beri de Rus tarih ilminde yaşıyor.
Hatta, yazılı anıtlar, İskit kurganlarında bulunanlar ve Türkçe runik yazılı şeyler, inanmayanları ikna edemiyorlar. Hiçbir şey ikna edemiyor. Demek ki, “herkes, görmek istediği şeyi görüyor” atasözü doğrudur.
Fakat gerçek, yasak altında bile, yine de gerçek olarak kalıyor. O, dürüst ilim adamlarını kendine çekiyor. Profesör Sergey İvanoviç Rudenko, bereket versin ki, böyleleri arasından biri olarak ortaya çıktı.
O, yasağa karşı gelmedi; bu büyük bir felaket olurdu. Fakat ilim adamı, kendi kitaplarında, Türkler ve onların kültürleri hakkında aslolanı dürüstçe anlattı. Onun eseri, satırlar arasında okunan bu gerçekleriyle değerlidir. (Ne yaparsın, tehlikeli zamanlarda, ilim adamları bazı kitapları tam da böyle, söylemek istediklerini satır aralarına gizleyerek yazdılar.)
Rudenko, İskitlerin Altay’da yaşadıklarını ve Avrupa’ya tam buralardan göçtüklerini ortaya koydu. Onlar, Türkler idiler: Türk dili ile konuşmuşlar ve yazmışlardı. Gerçi, Herodot’un ifadesine göre, kendilerini skolt diye adlandırsalar da.
İranlılar ve Hindliler, onları “sak” ismi altında tanıdılar. İskitlerin bu isimleri, “korumak-muhafaza etmek” manasına gelen eski Türkçe “sakl” sözünden çıkmıştı… Başkaları arasında çok doğru bir kelime! Evet, İskitler Altay’dan gittiler. Fakat gururla, atalarının inançlarını kendilerinde muhafaza ederek gittiler!.. Belirtmek gerekir ki, bu, tamamen açıklığa kavuşmamış bir tarih bilgisidir; bu konuda hemen hemen hiçbir şey bilinmiyor. Sadece halk efsaneleri ve bir de Budist vakayinameleri bu konuyla ilgili bilgi kırıntıları saklıyorlar.
Anlaşılan, iki bin beş yüz yıl önce, Altay’da çok kan döküldü. Ateşli tartışmalar savaşa dönüştü. Kimi kabileler, ellerinde silahlarıyla eski tanrıların (Yer-Su’nun, Ülgen’in, Erlik’in) hakimiyetini savundular. Diğerleri ise, Gök Tanrı’nın, Herşeye Kadir Tengri’nin zaferini savundular.
Dünya insanlık tarihinde, ilk kez, putperestlik ve yeni din savaş meydanında karşı karşıya geldi! Bu, aşikardır ki, din-inanç yüzünden çıkmış bir savaş idi.
“Eski inançlar”ın taraftarları gerilediler; onları İskitler (veya Skoltlar, yahut Saklar) olarak isimlendirdiler. Tabii ki, onlar yeni bir millet değillerdi ve olamazlardı da. Ansızın ortaya çıkıp ve ansızın yok olmadılar. Meçhul kuyruklu yıldız gibi.
Bir millet hiçten ortaya çıkmaz ve hiçte yok olmaz ki.
Kaynak: KIPÇAKLAR – Türklerin ve Büyük Bozkırın Eski Tarihi
Murad ACİ (Çev. Prof. Dr.Fahri UNAN – Hacettepe Üniveristesi Edebiyat Fak. Tarih Bölümü)

0 yorum:

Yorum Gönder