Şamanizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şamanizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Şamanizm değil, Gök Tanrı inancı


Türk kültürü binlerce yıllık geçmişe sahip zengin bir kültürdür. Orta Asya’nın bozkırlarından, Urallardan Altaylardan kopup gelen bu kültür; içerisinde pek çok dini sistemi, inanışı, felsefi düşünceleri, mistik yapıları ve geleneksel uygulamaları da barındırmaktadır.
Günümüze kadar Türk kültürü, üç büyük medeniyetin etkisi altında kalmıştır. Bunlardan ilki ve en eskisi olarak bilineni Orta Asya’da Eski Türklerin maruz kaldığı Çin medeniyetidir. Daha sonraki asırlarda özellikle 10. asırdan 18. asra kadarki süreçte İslamiyet ile birlikte Arap ve Fars medeniyetinin etkilerini Türk kültürünün değişik kollarında görmek mümkündür. Günümüzde ise 19. asır ile başlamış olan bir Batı medeniyeti etkisi vardır ve hala devam etmektedir. Bu üç medeniyetin büyük etkilerine rağmen Türk kültürünün günümüzde hala dimdik ayakta kaldığını görmemiz, kültür yapımızın ne kadar sağlam ve zengin olduğuna delil niteliğindedir. Tabii ki bu son iki bin yıllık süreçte kültür yapımız, sadece bu sözünü ettiğimiz üç medeniyetin etkisinde kalmamıştır. Ara dönemlerde ve farklı coğrafyalarda Türkler değişik din denemelerine gitmiş pek çok dini ve mistik yapılı inanış sistemlerini benimsemiş ve hayatında bunlara yer vermişlerdir. Hatta zaman zaman eski Türkler, geleneklerini ve törelerini dahi bu dinlerin ve mistik inanış sistemlerinin gölgesinde örgütlemişlerdir.
Orta Asya bozkırlarından günümüze dek gelen pek çok inanç ve inanış unsurlarının mevcut olduğu inancı, Anadolu kültür coğrafyasında hala yaşamaya devam ettiği düşüncesi, halkbilimi çalışmalarıyla ortaya çıkmaktadır.
Bilindiği gibi Türklerin ilk dini olarak bilinen Gök Tanrı İnanç Sistemi, varlığını günümüzde halk kültürünün kodları arasında, geleneklerimizde, göreneklerimizde, adetlerimizde ve sosyal ilişkilerimizde hala devam ettirmektedir.
Özellikle Türklerin asli dininin ne olduğu noktasında, çelişkili ve hatalı saptamalara gidilmiştir. Eski Türklerin Dini denilince bu konuda yeterli bilgisi bulunmayanların akıllarına ilk gelen isim Şamanizm olmuştur. “Asya, Afrika ve Amerika’da çeşitli etnoğrafik bağlamlarda bulunan karmaşık dinsel, büyüsel ve tıbbi uygulamalar bütününü ifade etmek için kullanılan terim”. Başlangıçta Sibirya ve iç-Asya’ya özgü bir inanç sistemi, yerel bir din olarak tanımlanan şamanizm, bu tür inanç ve pratikler bütününün evrensel adı haline gelmiştir” (Emiroğlu, 2003:758). Üstelik Şamanizm zikredilirken de Gök Tanrı İnanç Sistemi’nden yeterince bahsedilmemektedir.
Halbuki Gök Tanrı İnanç Sistemi kendi başına incelenmesi ve üzerinde durulması gereken bir konudur. Gök Tanrı kültü, Atalar kültü, Yer-Su kültü ve Umay Ana kültü olmak üzere dört ana unsur üzerine bina edilen bu inanç sistemi ile hurafelere ve ilkel uygulamalara dayanan Şamanist inanışın arasındaki farkı görmemek mümkün değildir. Ancak buna rağmen günümüzde hala Şamanizm’in bir din olduğu fikri savunulmakta ve üstelik bu inanışın da Türklerin İslamiyet’ten önceki dini olduğu vurgulanmaktadır. İşte bu noktada yapılan çalışmaların bu muğlaklığı aydınlatmak gibi bir misyon üstlenmesi gerekmektedir. Yani
Türklerin Eski Dini söylenildiği gibi Şamanizm midir? Yoksa dört ana unsurdan müteşekkil olan bir inanç sistemi olan Gök Tanrı İnanç Sistemi midir?
Basit bir tarihi sıralamayla gidecek olursak; İslami devirden önceki Türklerin dini hakkındaki çalışmalar, XIX. Yüzyılda Rus araştırmacı W. Radloff ile başlamıştır denilebilir. Onun, Blatter aus Sibirien (Leibzig 1893, 2 cilt) adıyla yayınladığı ünlü eserinin ikinci cildinin önemli bir kısmı, bahis konusu yüzyılda Orta Asya’daki Türkler arasında mevcut Şamanizm’e hasredilmiştir. Burada görgüye dayanan önemli bilgi ve müşahedeler yer almaktadır. Eser, sonraki yerli yabancı birçok araştırıcının eski Türk dini hususunda ana kaynaklarından biri olduğu gibi, bu konuda Şamanizm tezinin benimsenmesinde başrolü oynamıştır denilebilir (Ocak, 1983). Yani Şamanizm’in Eski Türklerin dini olduğu fikri, Batılı ve yerli pek çok bilim adamının düşüncesinde bu eser sayesinde yerleşmiş olduğu bilinmektedir. 18. asır sonları ve 19. asır boyunca gerek araştırma zorlukları ve gerekse de bölgenin siyasi durumu, Orta Asya Türkleri ile ilgili çalışmaların çok sınırlı seviyelerde kalmasına sebep olmuştur. Bundan dolayı bu bölgenin pek çok özellikleri ile beraber inanç-inanış yapısını ve bu yapının Orta Asya coğrafyasına dağılımını Sosyalist Rusya’nın yıkılmasına kadar öğrenememişizdir. İşte bu yetersiz bilgilerle yapılmaya çalışılan saptamalardan biri de; Şamanizm’in Türklerin Eski Dini olduğu saptamasıdır. “Türkiye’de ise, eski Türk dini üzerindeki çalışmalar, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarındaki Türkçülük akımlarıyla beraber başlamış, ilk defa Ziya Gökalp bu konuda araştırmalar yapmıştır. O, belki de Durkheim’in etkisiyle eski Türklerin dininin Totemizm ve Natürizm safhalarından geçtiğini, sınırlı malzemesinden hareket ederek ileri sürmüştür. Fakat sonraları, eski Türklerin daha gelişmiş bir dini sisteme sahip olduklarını düşünerek buna Toyunizm adını vermiştir.

Kaynak: TÜRK KÜLTÜRÜ VE ANADOLU MÜSLÜMANLIĞI İLİŞKİSİ
Arş. Gör. Dr. Serdar UĞURLU – Arş. Gör. S. Kürşad KOCA (Sakarya Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, Türk Halk Oyunları Bölümü)
Alıntılar:
EMİROĞLU, Kudret ve Suavi AYDIN (2003), Antropoloji Sözlüğü, Sibel ÖZBUDUN
(Gelenek Maddesi) Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara
OCAK, Ahmet Yaşar, (1983), “Bektaşi Menakıpnamelerinde İslam Öncesi İnanç
Motifleri”,İstanbul, Enderun Kitabevi, s.21
 ————————————————————————————————–
Gök Tanrı dünyevi, Şamanizm mistiktir
Geleneksel Türk dininin temel unsurları düşünüldüğünde merkezde Gök Tanrının olduğu görülür. Gök Tanrı, dinin çekirdeği hükmünde onun esasını oluşturur. Diğer bütün unsurlar ise onun etrafında şekillenmiştir. Gök Tanrı, yere ve göklere hakimdir.
Güneş, Ay ve yıldızlar Tanrı değil, sadece kutsalı gösteren göstergelerdir. “Gök Tengri” Hun çağından itibaren Türk dini hayatında “Bir Tengri” tabiriyle İslami döneme kadar gelmiştir. Tengri’nin etrafında, Semavi dinlerde olduğu gibi yaratılmış çevre ya da diğer bir ifadeyle var olan evren bulunur.(1)
Gök Tanrı inancı, Şamanizm ile birebir aynı değildir. Bazı beraberlikler ve paralellikler oluşmuşsa da esasta birbiriyle bağdaşmaz ve genel çerçevede de örtüşmez. Çünkü Gök Tanrı önceden varolan, kendine has bir mahiyete sahiptir. Şamanizm ise insani tecrübelere ve göksel tezahürlere dayanır.
Gök Tanrı, gökyüzü olayları ve insani tecrübeyle açıklanamayacak kadar aşkın, ne özel ne de genel, hissi ve nesnel olmayan kendi içrekliğinde bir varlıktır.
Şamanizm ise sıradan olaylar ve daha çok dünyevi olgularla ilgilidir. Fakat Gök Tanrı dünyadan da tamamen uzak değildir. Bir defa kurulu düzenin kurucusudur.(2) Yasa koyduğu sosyal düzenin kılıcısı ve koruyucusudur.(3) Bunlar da nihayet göksel tezahür ve sıfatlarla açıklanabilir özelliklerdir.(4)
Şaman dünya görüşünün en belirgin özelliklerinden biri tabiatla cemiyetin bir bütünlük oluşturmasıdır. Bu nedenle Şamanizm’i bir doğa dini ya da atalar kültü olarak görenler olmuştur. Nitekim Ziya Gökalp Şamanlığı dış görünüşü itibariyle Natürizm olarak görür,(5) sosyal yapıya bakarak da “eski Türk dini (totemizm gibi) cemiyetperestlikti” der. Ona göre “her sosyal yapıya bir ruh düşer.”(6) Şamanlığın felsefesi bundan dolayı doğa hadiselerine ve doğaüstü varlıklara dayanır. Arada bu bağlantıyı kurmak gerekir.
Zira evrenle dünyamız arasında ezeli ve ebedi bir denge vardır. Şaman bu dengeyi gözeten, kozmik bilgileri yaşatan ve bunu insanlara ileten bir kişidir.(7)
Şamanizm, insanın ve dünyanın özel bir tasarımını içerir. İnsanlar ile tanrılar arasında özel bir bağ olduğunu varsayar veya insanlarla öte dünya arasında Şamanın ruhlarla ilişki kurduğunu ima eder. Çünkü insan bir beden ve ruhtan ibarettir. Doğadaki -dağ, ağaç gibi- tüm varlıkların da ruhları vardır. Ruh, “bedenin kabuğundan sıyrılabilen ve ölümden sonra da yaşamayı sürdüren görünmez bir özdür.”
Üzerinde yaşadığımız dünya da iki farklı yönüyle insana benzer. Bir yanda gördüğümüz ve kutsal olmayan bir dünya, öbür yanda ise sıradan insanların göremedikleri, mitlerin betimlediği öteki dünya.
Şamana düşen görev burada muhtemel her türlü dengesizliği önleme ve her türlü talihsizliğe karşı koyma işlevidir. Bilinçaltının karışık oyunlarına, insanın alt benliğinin karanlık tortularına karşı koymak durumundadır.
Şaman insanların başına gelebilecek talihsizliklere karşı onları ayıktırmakla, eğer gelmişse nedenlerini açıklamakla veya ahirde acılarını dindirmekle yükümlüdür. Bu anlamda Şamanizm “bir dizi eylemin altında yatan fikirler bütünüdür.”
“…”
Diğer taraftan Şamanizm ile Türklerin inancı arasında şaşılacak bir uyum da meydana gelmiştir. Şamanizm, ekstaz, ruhun gezip dolaşması, tanrılarla bağlantı kurması noktasında eski Türk toplumunun tabiata atfettiği gizli kuvvetleri istismar etmiş, yine de yavaş yavaş gelişerek, getirdiği yeni unsurlarla bütün bir maneviyat aleminin içine yerleşerek sağlam bir din görünümü kazanmıştır. Özellikle atalar kültü, kartal inancı, demircilik ve at kurbanına belirgin bir Şamanik karakter vermiştir.(8) Şamanizm bu kadar başarılı bir olgu ortaya koyduğuna göre onda özgün bir takım unsurlar da olmalıdır ki yaşayabilsin.
Şamanizm’in menşeini Güney Asya etkilerinden ayrı olarak Kuzey Asya’ya bağlayanlar da olmuştur. Buna göre Şamanizm, kuzeye has iklim koşularında, şiddetli soğuğun, uzun gecelerin ve ıssızlığın karakteristik özelliklerini taşımaktadır. Bu bağlamda Şamanizm’i yöresel bir takım hastalıklarla açıklamak isteyenler olmuştur.(9)
Şamanizm aslında kendi içinde çeşitli ve özel bir maneviyat, geniş bir dünyadır. Ruh bilimci olarak yaklaşıldığında onu bir bunalım, histeri veya sara’ya benzer bir hastalık hatta norm-dışı eğilimler taşıyan gerileme içindeki bir pskhye’nin (nefsin) kendini dışa vurması olarak saptamak mümkün görünebilir.(10) Fakat bu bariz bir hata olur. Bu belirtiler, sıra dışı özelliklere sahip Şamanın bir “içsel çağrılış”ı veya “dini bunalım”ı olarak anlaşılmalıdır. Çünkü ait olduğu toplumda seçkin bir yere sahip Şaman ancak bunları bilebilir ve birçok dinin mistiği gibi gerektiğinde kullanmak için el altında bulundurur.
Esrime tekniğini sağlayan bir “içsel çağrılış” ya da esrimede bir “içgörü” daima buradan anlaşılmaktadır. Şamanizm, ilkel toplumların sihirbazlarından farklı bir yöntem ve uzmanlık içerir. Ayrıca esrimesi göğe yükselme ve yere inme girişiminde bulunulan özel bir esrimedir. Şamanın ruhlarla ilişkisi de ecinnilerin durumundan tamamen farklı olup, o kendi ruhlarına egemendir, insan olmakla beraber ölülerin, cinlerin, doğanın ruhlarının aleti olmaksızın onlarla iletişim kurmayı başarır. Dolayısıyla onu normal olarak din bilinen şeyden yana değil de, mistiklerin arasına koymak gerekir.

Kaynak: HİKMET TANYU’DA GÖK TANRI İNANCI ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEME
Ercan DALKILIÇ
Alıntılar:
(1) Yaşar Kalafat, Altaylardan Anadolu’ya Kamizm Şamanizm, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2004, s.
19; Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, c. 1, s. 425-426.
(2) Üze kök tengri asra yagız yir kılundukta ikin ara kişi oglı kılınmış. (Üstte mavi gök, altta yağız yer
kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış.) Muharrem Ergin, Orhon Abideleri, s.67
(3) Tengri yarlukadukın üçün özüm kutum bar üçün kagan olurtum. (Tanrı buyurduğu için, kendim
devletli olduğum için, kağan oturdum.) Muharrem Ergin, Orhon Abideleri, s.66
(4) Mircea Eliade, Dinler Tarihi, s. 147-148.
(5) Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 27-28.
(6) Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s. 27.
(7) Fuzuli Bayat, Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006, s. 22.
(8) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 289.
(9) Ünver Günay, Harun Güngör; Türk Din Tarihi, Kayseri,1998. s. 119.
(10) Mircea Elade, Şamanizm, s. 8.